dedikodu




Bugün 80’li yılların başlarında İstanbul’da Bağdat Caddesi’nde lüks şarküteri işletmiş bir hastamla sohbet ettik. O yıllarda lüks tüketim yeni başlamış.
“Lavaş kiri peynirlerini ilk ben getirdim, o zaman kaçaktı, tezgah altından satardık” dedi.
“Bildiğimiz üçgen peynirlerden mi?” diye sordum.
“Evet onlardan , bizim Karper peynirden bir farkı yok ama talep vardı işte” dedi.
Esas parayı hazır yemek işinden kazanıyormuş,
"Zengin muhit olduğundan evde yemek pişirmeyle de, fiyatlarla da uğraşmazlardı, yemekte kar oranı % 200 dü” dedi.
O zamanlar pek çok ünlü müşterisinin arasında yeni cinsiyet değiştirmiş olan Bülen Ersoy da varmış. Dükkana mutlaka sağ ayağı ile besmele çekerek girermiş, ama ağzı çok bozukmuş.
“Dükkanda mı kötü konuşurdu?” dedim.
“Yok bir keresinde telefonla pastırma sipariş veriyordu, içerdeki annesine yağlı mı, yağsız mı olsun diye sordu. Annesi herhalde duymayınca sana söylüyorum… diye bir küfürler savurdu, ben utandım” dedi.

Dükkanda kibar konuşurmuş, bir keresinde tüm çalışanlara 500 lira bahşiş vermiş, en son kasada oturan kendisine de verince “Bülent Hanım ben buranın sahibiyim” diyecek olmuş. Bülent Hanım:
“Olsun hatıra olarak saklarsınız diye veriyorum” demiş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yatak’da Oynaşan Lezolar Böylesini İzlemediniz Eminim ;)