Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bingöl'de doktorluk

Resim
Bugün öğleden sonra, nöbet sonrası yorgunluğun da etkisi ile kendimi çok çaresiz hissettim. Daha önce bahsettiğim gibi bana başvuran hastalarda yüksek oranda depresyon tanısı koyuyorum. Depresyon tedavisi için ilaçları uzun süre kullanmak, tedavinin hemen yarın sonuç vermeyeceğini anlamak gerekiyor. Bu nedenle her hastaya ayrıntılı olarak depresyonun ne olduğunu, kullanacağı ilaçların renklerini, nasıl kullanılacağını, yan etkilerini, tedaviden 1 aydan önce sonuç alınamayacağını ve bu süre içinde bu ilaçlar işe yaramıyor diyerek ilaçları bırakmaması gerektiğini anlatmak gerekiyor. Ancak hastaları tedaviye ikna etmek hiç kolay değil, bazen iknanın tercüman aracılığı ile yapılması da cabası. Bugün iki hasta başka nedenlerle geldiklerinde daha önce verdiğim ilaçların sersemlik yaptığını ve bu nedenle bıraktıklarını söylediler. Bir hasta da ben kısılmış sesimle standart beş dakikalık konuşmayı yaparken sürekli başka yerlere bakıp her cümlemin arasında 'Başım ağrıyor' dedi. En sonu

trafik polisliği

Resim
Bugün bir trafik polisi idrar yaparken yanma yakınması ile başvurdu. Bölge trafikte yol denetiminde çalışıyorlarmış. Denetimleri neye göre yaptıklarını merak ediyordum, 'Sabahları bugün şuraya radar koyalım diye mi karar veriyorsunuz?’ diye sordum. Öyle değilmiş. Her günün programı baştan belliymiş. Mesela sabah 8:00 – 9:30 arası şu noktada radar, 10’a kadar serbest bölge denetimi( bu arada ihtiyaç görülürmüş) , 10:00-12:00 arası emniyet kemeri denetimi gibi kendilerine verilen programa uyarlarmış. ‘Radara yakalanınca gerçekten cezadan kurtulmanın yolu yok mudur?’ diye sordum. Radar aracında VHS kamera varmış, ve bütün araçları kaydediyormuş. 'Ancak görev sırasında radara yakalanan son araç olursanız radara telefon edip bandı biraz geri alıp silmek mümkün olabilir, yoksa sizden sonra yakalananlar da silinir’ dedi. Görev bitiminde bu kasetler dijital ortama aktarılıp arşivde saklanıyormuş. Denetime gelen müfettişler rasgele bir kayıt seçip o güne ait ceza koçanlarını istiyor ve

dedikodu

Resim
Bugün 80’li yılların başlarında İstanbul’da Bağdat Caddesi’nde lüks şarküteri işletmiş bir hastamla sohbet ettik. O yıllarda lüks tüketim yeni başlamış. “Lavaş kiri peynirlerini ilk ben getirdim, o zaman kaçaktı, tezgah altından satardık” dedi. “Bildiğimiz üçgen peynirlerden mi?” diye sordum. “Evet onlardan , bizim Karper peynirden bir farkı yok ama talep vardı işte” dedi. Esas parayı hazır yemek işinden kazanıyormuş, "Zengin muhit olduğundan evde yemek pişirmeyle de, fiyatlarla da uğraşmazlardı, yemekte kar oranı % 200 dü” dedi. O zamanlar pek çok ünlü müşterisinin arasında yeni cinsiyet değiştirmiş olan Bülen Ersoy da varmış. Dükkana mutlaka sağ ayağı ile besmele çekerek girermiş, ama ağzı çok bozukmuş. “Dükkanda mı kötü konuşurdu?” dedim. “Yok bir keresinde telefonla pastırma sipariş veriyordu, içerdeki annesine yağlı mı, yağsız mı olsun diye sordu. Annesi herhalde duymayınca sana söylüyorum… diye bir küfürler savurdu, ben utandım” dedi. Dükkanda kibar konuşurmuş, bir keresi

aa

Resim
Bugün karaciğer yağlanması nedeniyle yaptırdığı tahlillerini göstermeye gelen emekli bir banka müdürüyle sohbet ettik. Karaciğer yağlanması yıllar boyu tükettiği alkol yüzünden oluşmuş. Çalışırken sadece akşamları içermiş. Emekli olduktan sonra gitgide içkiye başlama saatini erkene çekmeye başlamış, en sonunda iş sabah kalkar kalkmaz içmeye varmış. Doktoru alkolü bırakman gerekir dediğinde üç yıl mücadele etmiş. Bir ay içmiyor, sonra nasıl olsa bıraktım deyip bir yudum alınca yine içmeye başlıyormuş. En sonunda alkolik olduğunu kabul etmiş, ve Adsız Alkolikler Derneğine başvurmuş. Derneğin nasıl çalıştığını sordum: Bu dernek ilk kez Amerika’da 1935’te bir doktor ve bir borsacı tarafından kurulmuş. Dünya çapında 2 milyondan fazla, İzmir’de Alsancak ve Karşıyaka’da iki şubesi varmış . Buraya gelenlere hiç bir şey sorulmaz, kayıt yapılmazmış. Derneğin kurucuları mecburen kayıt altına girmişler ama o kayıtlar da saklanırmış, ‘Adsız’ kelimesi bundan kaynaklanıyormuş. İstenirse sahte isimle

kamer genç

Resim
Bugün tahlil sonucu almak için gelen Tuncelili bir hastaya Kamer Genç'in nasıl olup da seçilebildiğini sordum. "E destekleyenleri var, Nazımiye ve Pülümür'de aşireti var " dedi. "Tunceli'de aşiret düzeni olduğunu bilmiyordum" dedim "Güneydoğudaki gibi ağalık şıhlık yoktur ama akrabalık bağı vardır" dedi ve ekledi "sadece oralardan değil, tüm ilçelerden oy almıştır, kaç dönemdir milletvekili, pek çok kişiye yardım etti, onlar da diyetlerini ödüyorlar" "Ne gibi yardımlar yaptı?"diye sordum. "Tunceli'de SSK yoktu, hastaneye Elazığ'a gidiyorduk, onu açtırdı. Bütün kamu kurumlarına işçi memur alınacağı zaman Kamer Genç listesi gelirdi, o listedekiler alınırdı" dedi. "Siz nasıl buluyorsunuz tekrar milletvekili seçilmesini?" diye sordum. "Pek uygun olmadı Tunceli'ye" dedi.

gastarbeiter*

Resim
Bugün yurtdışından emekli bir hanım ilaç yazdırmak için başvurdu. Hangi ülkede bulunduğunu sordum, 1966-82 arası Hollanda’da işçi olarak çalışmış. Orayı özleyip özlemediğini sordum. “Çok özlüyorum” dedi. İlk giden gruplarda yer almış. “O zamanlar farklı mıydı avrupalıların türk işçilere yaklaşımları?” diye sordum. “Çok farklıydı, beni yolda durdurur etrafıma toplanırlardı” dedi. “Ne diye toplanırlardı?” dedim. “Hiç türk görmemişler, demek türk kadını böyle oluyormuş diye bakıyorlardı. Ben de o zaman gençtim gösterişliydim, Türkiye’de kapalı olmama karşın eşim orada başımı açtırmıştı, biraz böyle gitsin demişti” dedi. . Çocukları olduktan sonra tekrar kapanmış. Oradaki komşuları çok saygılıymış. Bir komşusu “Senin her gün mü başın ağrıyor?” diye sormuş, Muhammedi olduğumuz için başımızı kapatıyoruz deyince çok özür dilemiş. Çalışma hayatı çok ağırmış, kahvaltı, tuvalet he dakikaylaymış. "Sabah 10 dakikada kahvaltı boğazıma dizilirdi, Onlar ise sabahtan evde kahvaltı edip gekldikl

yıllık iznin bir bölümü

Resim
Bu arada eski yazılarımdan bir kısmını tekrar yayınlamaya çalışacağım. Öğrenmiştim ama bazılarını ben de unutmuşum.

f-16

Resim
Bugün öksürük ve ateş yakınması ile başvuran bir uçak mühendisini muayene ettikten sonra geçen gün arkadaşlarımızla tartıştığımız bir konuyu, "Savaş uçakları mı daha fazla yakar, yolcu uçakları mı?" sorusunu sordum "Duruma göre değişir. Şimdi sizin arabanız 5 litre yakıyor, ama gazı köklerseniz 25 litre yakar. Bu da onun gibi, savaş uçakları hafiftir ama sürekli gazı kökleyerek gider. Kesin cevabı bilmiyorum. Araştırayım bir dahaki gelişimde söylerim" dedi "İnternetten F-16 nın dakikada ortalama 38 dolar yaktığını okudum, doğru mudur sizce?" dedim "Olabilir, 50 milyon dolarlık uçağa yakışır" dedi gülerek "Bir F-16 50 milyon dolar mı? Yani üzerinde tartışılan 40 milyon doz grip aşısı dört F-16 parası ediyor, öyle mi" dedim "Şimdi bazı araba fabrikaları üretim bandından 50 saniyede, bir dakikada bir araba çıkartırlar. Bir F-16 nın üretim bandından çıkması ise 15 gün alıyor. Ben de TAİ'de çalıştım biliyorum" dedi "Ne

aflatoksin

Resim
Bugün tansiyon ilacını yazdırmak için başvuran ve kuru incir işi yapan bir tüccara "Aflatoksin nedir?" diye sordum "Bu toprakta bulunan küflerin ürettiği bir toksindir. Normalde daldaki ürüne ulaşmaz, yere serilip kurutulurken bulaşır. En çok kuru incir ve fıstık gibi tohumlarda görülüyor. Bu nedenle incirlerin kurutulmak için serildiği kerevetlerin yerden en az 20 cm yükseklikte olması gerekiyor. Gerçi bizim durumumuz iyi, binde 2 falan geri dönen ürün oluyor. Ticaret Odası çiftçilere destek oldu, kerevetler yükseltildi, eğitim verildi. Yunanistanın durumu daha kötü, bizim toğprakların %30unda var, Ege daha temiz. Yunanistanda % 70 kirlilik var. " dedi "Bunu topraktan temizlemek mümkün değil mi?" diye sordum "Pratikte değil. İlaç atabilirsiniz ama bu sefer de ilaç kalıntısı kalır, yine geri döner" dedi "Tehlikeli doz nasıl belirleniyor" diye sordum "60 yıl boyunca her gün bu dozda aflotoksin alınmasına göre planlanıyor" de

meteoroloji ve domuz gribi

Resim
Bugün elindeki pnömokok (zatürre) aşısını yaptırmak için başvuran bir meteoroloji çalışanına "Neden bu aşıyı yaptırmak istiyorsunuz?" diye sordum "Domuz gribi aşısını yaptırmak istemiyorum, baksanıza Başbakan bile yaptırmayacağını açıkladı. Diğer grip aşısından olayım dedim, o da her yerde tükenmiş. Eczacı bu aşıyı önerdi. Ölümler hep zatürreden olyor diye aklıma yattı, 47 lira verdim. Siz ne diyorsunuz?" dedi "Risk grubunda olmadığınızdan aşılanmanıza gerek de yok, yani isteseniz de domuz gribine karşı aşılanamazsınız. Öte yandan bu yeni aşının yan etki açısından diğer mevsimlik grip aşısından hiç bir farkı yok. Ortalıktaki bütün rivayetler özellikle medyanın cehaletinden ve sorumsuzluğundan kaynaklanıyor. Nitekim ben de bugün domuz gribine karşı aşılandım. Sıra okullara gelince çocuğuma da yaptıracağım. Elinizdeki aşıya gelince onun yan etkileri de domuz gribi aşısı ile aynı, ayrıca sizi domuz gribinin sonucu oluşacak zatürreye karşı korumaz. Bu sadece özel h